sabaha kadar online oyun oynadığım sitelerde, birlikte sabahladığım insanlara karşı bir kardeşlik hissiyatı geliştiriyorum. yani, belli ki yapacak işin yok, belli ki sefilsin ve hayatın da pek heyecanlı değil, al sana ortak noktanın allahı falan, değil mi?
aşkının kedisi de dahil olmak üzere bütün ev ahalisinin uyuduğu bu sabahı, behzat ç. nin kasvetine boğmak istiyorum bu posttan sonra. ankara tam da öyle bir yerdi ve çok sevmiştim orayı, ego kartını hala saklıyorum yani. metro çıkışında saçma sapan şeyler satan seyyar satıcılar ve yine o sokakta pavyonlar vardı ( varmış ), bu da bana otobüs yolculuklarında girilen tuvaletleri anımsatıyordu biraz, soğuk, pis, kaçmak istediğin ama inanılmaz yalnızlık haliyle bir yerde haz aldığın eğreti yerler işte.
bu sabahları öten şeyler kumrular mı yoksa guguk kuşları mı tam bilemiyorum, anneannemlerde bir bayram sabahını anımsatıyorlar bana ama, çocukken çok aşırı mutlu oluyorsun ve bunu fark ettiğin nadir zamanlarda da o mutluluğun elinden gidivermesinden çok korkuyorsun ya, öyle bir sabahtı. kahvaltı hazırlanmıştı ve burcu uyanmak istemiyordu, ama ben bir süre evvel uyanmış ve kuşları duymuştum, sineklik takılı pencerenin gerisinde kuşlarla dolu bir ağaç olduğunu hayal etmiştim, yazdı ve serin sabah rüzgarı odaya doluyordu, mutluluğumla ne yapacağımı bilemiyordum ben.
sabah oldu, ben gideyim.