11 Ocak 2013 Cuma

mr stone'un roma baharı

okuyor ve çalışıyor olmak ile yaşıyor olmak pek birbiriyle bağdaşan kavramlar değil, bunu fark ediyorum bu günlerde. okula gidiyorum, okuldan çıkıp işe gidiyorum ve işten eve gelir gelmez uyamamak için kendimi çok çok zorlamam gerekiyor.
çalışkan insanlar hiçbir zaman hoşuma gitmedi, çocukluğumdan beri sanki çalışkan insanlar elit bir sınıfmış da, biz tembeller işçi sınıfıymışız gibi saçma bir alt metin vardı beynimde. bazı arabaların köpeğe, bazı arabaların böceğe benzemesi gibi işte.
hiç ama hiç ama hiç çalışkan olmadım, hayatım boyunca. bu cümlenin sonuna hayali bir ünlem koyuyorum. önümde ne iş varsa hep ondan kaytarabildiğim kadar kaytarmaya çalıştım, önemli olan bir şey yapmak değil de ondan sıyrılmakmış gibi. belki bu benim karakterimdir diyorum şimdi, yani doğuştan gelen bir şeydir falan, ama bir yandan da ortada sıyrılınacak bir iş olmayınca mutlaka bir şeyler yapmam gerekirmiş ve her şey kaçıp gidiyormuş ve gençmişim, ölecekmişim, fotoğraflarda gülümseyecekmişim hisleri.
yaşlı insanlara bakıyorum yolda giderken, ne kadar yaşlılar be. bu kadar yaşlı olmakta sürreal bir taraf yok mu? onu kabullenmekte, o yavaş adımlarda, dünyanın hallerine uyum sağlayamamakta, hep o soluk renkli pardesülerde falan, bir delirme hali gelmez mi insana?
yaşlanınca hep televizyon seyredip uyumak istiyorum, ben küçükken anneannemlerde seyrettiğimiz pembe diziler vardı, onları bulup yaşlılık günlerim için kaydedeceğim, gelsin rosalindalar, mario bariolar, gitsin yaşlılık depresyonları. değil mi.

5 Ocak 2013 Cumartesi

tembellik hakkı

yine işe girdim. maddi durum açısından eşit olduğum pek çok insanın on katı falan çalışma hayatı deneyimim var heralde bu yaşta. çok ama çok çalışıyorum ve çok yoruluyorum bazen, tükenmiş hissediyorum yani. ama tükenmiş hissetmek çürümekten yeğ sanırım.
uyanıp uyumak, bir şey yapmamak ve bir şey yapmadığına sinirlenmek döngüsü öldürüyor beni. her şey boş durmaktan iyi, yorgunluk, aptal insanlar, sırt ağrıları ve stres falan gerçekten boş durmanın yanında gül bahçesi kalıyor. ya da manyak olduğum için bana öyle geliyor. manyak lafı da, bu arada, bana çok ama çok komik geliyor.
otobüste ve yarım saatlik arada kitap okumaya çalışmak, yolda yürürken kahvaltı etmek ve otobüste '' yalnız'' kalacağımı düşünüp sevinmek falan iyi şeyler. hayat iyi, bazen güneş açıyor azıcık.
baharı içimde bir yerde çiçek kokularının rayihası sıkışıp kalmış gibi bekliyorum. güneşli günlerde evimin yokuşundan aşağı denize doğru koşmak istiyorum şimdi, yolda yaseminler, leylaklar, beyaz apartmanlarda balkon kahvaltıları, baharın neşeli insanları.