'' GİDERİM BEN YİNE SEN ÜZÜLME n' OLUR DAHA ARAMAM Kİ SENİ ! BU GİDİŞ SON OLUR HAYKIRIŞLARIM YARINA UMUDUN OLUR FERYADLAR BOŞA YİNE SEBEBİM OLURRR.....! ''
yukarıdaki muhteşem alıntının yazarı nasıl bir akrabalık ilişkimiz olduğunu kafamda kestiremeyeceğim bir uzaklıktan benim kuzenim. kendisi arabesk raple ilgileniyor ve iki üç ayda bir yeni şarkılarıyla facebooktan sevenlerine sesleniyor.
rap müziği hayatımın hiçbir evresinde anlayamadım, ergenliğimde bile bana '' adam hızlı konuşabiliyormuş, evet '' den fazla bir anlam ifade etmemiş bu tarz hakkında, kuzenim vasıtasıyla karşıma çıkana dek neredeyse hiç düşünmedim de. kuzenim fakat, rap müziğin anlam evrenine tam manasıyla hakim görünüyor. Sındırgı'nın Osmanlar Kasabasında yaşıyor, yazdıklarından anladığım kadarıyla her gün ama her gün onu aldatan fakat çok sevdiği için ayrılamadığı bir kız arkadaşı var ve amcasının açtığı ( amcası annemin annesinin kardeşinin oğlu oluyor ) bir cep telefonu dükkanında çalışıyor.
ben küçükken Osmanlar Kasabasına gittiğimde, aramızdaki yaş farkı sebebiyle bahsi geçen kuzenimle değil de, yine nasıl bir akrabalığımız olduğunu tam bilmediğim başka bir kuzenle arkadaş olmuştum. Kasaba hayatı, Heidi'nin Alp dağlarında yaşadığı hayatın tıpkısı gibi görünmüştü gözüme, günler sadece koşup oynayarak geçiyordu, karnımız acıkınca gerçekten meyve toplayıp yiyorduk, derede kurbağa yakalamaya çalışırken akşam oluyordu, erken yatmak gibi bir sorun yoktu, nerede uyuduğun problem değildi ve ben şehir çocukluğunun getirdiği böcek fobimi bile yeniyordum yavaş yavaş.
Arkadaşım Mukaddes her yönden bana benziyordu, gözleri çekikti, çilleri vardı, gizli yerler keşfetmekten ve yokuşlardan aşağıya bağırarak koşmaktan hoşlanıyordu, oğlanlarla yalnızca onlara taş atıp kaçtığımız zaman ilgileniyordu, çocuk olmanın getirdiği bir kardeşlik bağımız vardı, birbirimiz için yaşıyorduk.
Yaz tatilinin bittiğini ve anneannemle eve döneceğimizi öğrendiğim gece, Mukaddes'le kasabanın hiç araba geçmeyen asfalt yolunun ortasına oturup ağladık. Ne kadar çok dönmek istemediğimi, gidecek olmanın boğazımda yarattığı düğümü şu an bile çok iyi anımsıyorum. Seneye yine geleceğime söz vermiştim, fakat sözleri tutmanın çocukların elinde olmadığını o zaman bile biliyordum.
Seneler geçti, ben arkadaşımı unuttum, gizli yerler keşfetmeyi, böceklerden korkmamayı unuttum. Sındırgı'da bir akraba düğününde, plastik sandalyelere oturmuş dans edenleri seyrederken, annem '' bak Mukaddes '' diye bir kız gösterdi. Mukaddes hala benim çocukluk arkadaşım olan kızdı, gözleri, çilleri, esmer elleri aynıydı. kaçarak evlenmişti, hamileydi, kocası karnına tekme atıyordu, beni çok özlemişti, ağlıyordu. O ağlarken içimde bir şeyler kırılıyordu, arabesk rapçi kuzenim haklıydı, dünya boşa giden feryatların, mutsuz aşkların, çocukluk arkadaşını teselli edecek sözleri bilememenin dünyasıydı. Dünya hatırlamanın ve geri dönememenin dünyasıydı.