yoldayım, Üsküdar'a gidiyorum. görünmez olmak istiyorum, aptallığım, dikkatsizliğim, savsaklığım yüzümden, bir yerlere çarpıp durduğum ayaklarımdan, yara bere içinde saçma sapan ellerimden okunuyor gibi.çıkmış ojelerimden, aptal sarı kafamdan, yanık koktuğunu düşündüğüm kıyafetlerimden utanıyorum. neredeyse kendimin ve başkalarının canına mal olacak sorumsuzluğumdan utanıyorum.
minibüste yıldız tilbe çalıyor, arkadan kısık kısık gelen sesini duyarsam, sözlere kapılıp kendimden uzaklaşırım diye düşünüyorum, kulaklarım iyi allahtan.
şoför virajları hızla alıyor, bekleyen yolcuların önünde aniden duruveriyor. kendinden emin, yaptığı işi biliyor, yolları tanıyor. bir ara yol ortasında durup dışarıdaki bir tanıdığına para uzatıyor, şunu ona ver de insanlık öğrensin diyor gülerek. diyorum ki içimden, şu adamın yerinde olsam, ya da daha oluru, onunla evlensem.
evde oturur patates falan soyarım, elimi kese kese.
fakirliğin yarattığı o rutubet kokusu ruh halinden bir hoşlanırım bir hoşlanmam. damlayan plastik başlıklı muslukları, soğan ve salça kokularını, dışarıdan gelen akşam ezanıyla evin soğuk duvarlarına yüzünü dayayıp dünyada olmanın yorgunluğunu duvara verir gibi olmayı düşünüyorum.
fakat şimdi her şey bana kendimden iyi geliyor.
evde olmakla var olmamayı aynı yere mi koyuyor insan acaba, evde olursam, en alt katta, fareler gibi örtülerin altına gizlenir ve bilgisayar ekranında kendi hayatım olmayan herhangi başka şeylere bakıp durursam, sorun olmaz diye düşünüyorum. eski ve pis kıyafetler giyeyim, sonsuz sigaralar içeyim. başka da bir şey yok.