geç saatler ile kedi kavgaları arasında bir alaka olduğunu düşünüyorum şu an, geceleri daha sinirli oluyor galiba kediler.
aslında dns ayarlarımı değiştiremediğim için yazıyorum bu yazıyı, değiştirmeyi başarabilsem yutubdan lady gaga klipleri falan izleme planım vardı, hayat.
kuzenimin çifte düğününden bu sabah döndüm ve düğünlerde bekar herkesin yaptığını farz ettiğim gibi evlilik hakkında düşündüm. evlenmek istemiyorum sanırım hala, düğün mevzusu bir kere çok anlamsız geliyor bana. belki güzel harmandalı oynayan biri olursa onu izlemek falan hoş.
yine de işte evlilik ve tüm insanların oynamasından sonra bir erkekle aynı eve gitmek ve bütün o boğulmaların başlangıcı olarak tabak çanak alışverişleri ve yer karolarının dalgın desenleri. yanımda virginia wolf kapaklı bir kitap var. hakikaten öyle gölün içinde adım adım ilerleyerek mi intihar etti merak ediyorum ( the hours ) çok trajik ve güzel olmakla beraber çok da zor bir ölme biçimi o zira. o filmi izleyeli çok zaman oldu gerçi.
bu akşam eve dönerken karşıma benicio del toroya benzeyen bir adam, bir yanına kızı, onun yanına da karısı oturdu. yol boyunca hiç konuşmadılar, çocuk da dahil olmak üzere. kadının göz altları torba torba ve elleri çok güzeldi. öyle mutsuz kalsınlar istedim ben de sanki, üçü de farklı taraflara bakarak ve hiç konuşmayarak mutsuz olsunlar hep. cimrilikten, yalandan ve iftiradan çok korkuyorum ben. alametlerini de arıyorum ama sevdiklerimde, hırsla aryorum hem de. felaketin gelmesini isteyen tarafım, güvensizlikle de birleşirse tamamen konrtolü ele alabiliyor. saldırgan oluyorum o zaman, kötücül, korkak ve aşağılık biraz.
cimri, yalancı ya da iftiracı değilmişim gibi gelse de öyle olabilirliğim ve bunların farkına varmadan yaşayıp gidiyor olma olasılığımdan tiksiniyorum. olasılıklardan ve karakterlerin göründüğü gibi olmayabiliriliğinden falan da tiksiniyorum çoğu zaman. net olsa her şey, herkes.
hasan ali toptaş anneme teşekkür etmiş, kuzenim iki yıl sonra çocuk yapacağım demiş, teyzem boşanacakmış ve ben sigara içeceğim şimdi.
21 Haziran 2010 Pazartesi
14 Haziran 2010 Pazartesi
sordum sarı çiçeğe
karpuz yerken kendimi biraz fazla kaptırdığımı düşünüyorum bazen. yukarıdaki fotoğrafı ben çektim ve özellikle sepya yaptım, zira sepya tonunu oldukça uygun buluyorum karpuzla ilişkimi tanımlamak açısından. gece yarısı ve kaşıkla karpuz yemek, sonra kaşıkla yenmiş karpuzu sinsice dolaba geri koymak hoş değil.
hayatım tam anlamlandıramadığım tuhaf bir yöne doğru kaymakta, izmire gittiğimden beri. sokak ortasında saç saça baş başa ( ne uzun bir deyim bu ) kavga ettim mesela, ben hem de. - ben sözcüğü burada vurgulandı ama siz bunu ben söylemeden de anlamıştınız bence ve bir cümlede çok fazla ben geçtiğinde aklıma hep ela gözlü benli dilber şarkısının haluk levent yorumu geliyor -
yani tatil geldi ve neşeli bir şey falan ama izmir de aksiyonlar kenti falan olmuştu sanki ve '' işaret parmağım düne göre daha uzun galiba '' tarzı düşüncelere bütün gün takılabilen benim gibi unaksiyonel ( evet şimdi türettim ) biri için oldukça değişikti bu durumlar. şimdi bu ilk post falan olduğu için bir şey bulamıyorum yazacak ama tekrardan blog yazmayı istiyorum cidden, dolayısıyla başka postlara artık diyorum, sevgiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)