13 Ağustos 2010 Cuma

yedinci kıta

bir insanla konuşamıyorsanız, yahut konuşmaktan keyif almıyor, bir noktadan sonra anlayamadığınızı ve anlaşılmadığınızı hissediyorsanız onu genelde pek aramaz, yavaş yavaş da hayatınızdan çıkartırsınız, öyle değil mi? ama iki insan arasındaki ilişkiyi belirleyen yegane ölçünün de konuşmak olduğuna inanasım gelmiyor açıkcası.
yıllar sonra, eskiden tanıdığım insanlar beni gördüklerinde; yaşadığım hayatın bir sefalet ve kandırmacadan ibaret olduğunu fark edip kendilerine de itiraf etmekte zorlandıkları bir rahatlamayla kendi ankastre mutfaklı ve iki çocuklu hayatlarına daha sıkı sarılacaklar diye çok düşünüyorum. korkmuyorum bu hayalden, yalnız düşünüyorum. karşılaşacağım insanın kimliğinin yahut benim içerisinde bulunacağım durumun pek de önemi kalmayana dek düşünüyorum diyeyim aslında, çünkü kendimi neyin içine koyarsam koyayım iğreti duruyorum esasen.
ortaokulda anafen dershanesine gittikten sonra, dindar kadınların hayatlarının çok güzel olduğu genellemesine kani olmuş; stv isimli kanala ve onun orta metraj televizyon filmlerine gönülden bağlanmıştım. şu anda kendimi ortasına koyup iğretiliğime şaştığım bütün o hayat şekillerinde bulduğum o sürüklenme ve tamamen başkalaşma hissinin güzelliğini, o sıralar bana yalnızca o filmler ve '' bir de bana sor '' şarkısını çok sevdiğini söyleyen biyoloji öğretmenim verebiliyordu. kadının sevdiği bir şarkıyı on küsur yıl sonra hala unutmamış olmamın sebebi ise şarkıda geçen '' evlerin ışıkları bir bir sönerken '' kısmıdır. ışıkları sönen o evlerin, olunabilecek başka insanların, yaşanabilecek başka hayatların sayısı gün geçtikçe ve ben istemdışı olarak daha çok '' ben '' leştikçe azalıyor gibiydi ve başörtülü biyoloji öğretmenim daimi sabrı, neşesi ve güleryüzü ile benim hiç ait olamayacağım bambaşka bir yaşam biçimine sahip olmalıydı, stv izleyerek bu hayata girebilmenin yollarını arıyordum, yorucu işlerinden eve dönen ve ocağa yemek koyduktan sonra kocalarına güleryüz gösteren o sabırlı kadınlarda bana benzeyen bir şeyler.
dürüst olduğum neredeyse her yazı ve konuşmada, eninde sonunda geleceğe değinmemin, çok fazla hayal kurup onları gerçekleştirememe korkumdan değil de hiç hayal kuramıyor oluşumdan kaynaklanmasını acıklı buluyorum. siz siz olun benimle evlenmeye falan kalkmayın, hem hemen kabul eder hem de hayatınızı mahvederim zira, sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder