merhaba.
İstanbula dün geldim. İnsan uzun bir zaman sonra ailesinin yanına gelince sıcak bir ev ( gerçek anlamıyla ) beklentisine giriyor. fakat evimiz buz gibi. bir de galiba bende kansızlık var, çünkü sürekli üşüyorum ve 70 yaş hızıyla merdiven çıkıyorum. ama yine de ev daha sıcak olabilirdi. bunu dün babama duygu sömürüsüyle karışık bir öfkeyle açıkladım ve kaloriferleri biraz daha yaktı. ama duygusal konuşmaların etkisi yarım gün bile sürmüyor bizim evde, yine palto ve bereyle oturuyorum şimdi.
evde hiçbir şey değişmemiş, yalnız ben olmayınca tost ekmeğinden komşu fırın ekmeğine, kahveden de çaya geçiş yapmışlar, onları da dün temin ettim. bloglara ne yazılır senelerdir öğrenemediğim halde inatla devam ediyorum. moda blogum olsaydı keşke ama modaya olan ilgimi kendi evime çıkınca tamamen yitirdim heralde, peynir alacak param yok zira.
izmire geri dönünce işe girip evime parke yaptıracağım, böylece daha az üşümeyi umuyorum dostlarım.
evimi çok seviyorum, küçük ve sevimli falan da olmamasına rağmen. sevimli olması için çabalamak istiyorum ama ikea çok uzak, zaten param yok. ( buradan devlete sesleniyorum. )
babamın mutfaktan sesi geliyor şimdi, amcama evlenmediği için aptal diyor, çünkü dedem tadı çok kötü olan bir çorba yapmış. o eve bir kadın lazım diyor, daha neyi bekliyor diyor. dedem hep ağlıyormuş, babaannemi özleyip.
benim hayatım öyle olmasın istiyorum, ama öyle ile neyi kastettiğimi de bilmiyorum tam. en sevdiklerimi kaybetip yalnız kalacaksam biri bana baştan söylesin isterim.
ama hayat çok güzel yani, anadolu yakası çok eski, sanki insanlar başka, evler, köşkler, yalılar başka şey düşünüyormuş gibi. halide edip ya da reşat nuri romanları gibi.
ne olacak. hayat çok güzelken de çok korkuyor insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder